Eşme Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Eşme Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Eşme Mutlu Son olmakta olanlar ilgimi çekmiyordu. Babamla arkadaşları durup dinlenmemecesine politikadan söz ederlerdi. Onların mevzuşmalarından; her şeyin fenaye gitmekte bulunduğunu biliyordum. Böylesine iç karartıcı bir batağa da burnumu sokmak istemiyordum. Onlara dert olan sorunlar, kısaca frankın eski kıymetini bulması, Ren Eşmesının boşaltılması, Uluslar Topluluğu’nun yüksekten atıp tutmaları benzer biçimde sorunlar, bana aile kavgalarından ve aile içindeki maddi sorunlardan daha önemli gelmiyordu; bunlarla ilgilenmek bana düşmezdi. Jacques ve Zaza da, bu mevzulara metelik vermiyorlardı. Matmazel Lambert, bu problemler hakkında tek sözcük olsun söylemezdi. GazetelEşmei yazarlar, bu konulara değinmekten kaçınıyorlardı. Kimi zaman Drieu la Rochelle, bu sorunlara ilişkin yazılar yazıyor idiyse de, öylesine üstü örtülü bir anlatımı vardı ki, ne demek istediğini anlayamıyordum. Rusya’da bir ihtimal bir şeyler oluyordu; ama Rusya çok uzaklardaydı.
Eşme Mutlu Son toplumsal sorunlar mevzusunda aklımı iyiden iyiye karıştırmışlardı; felsefenin de bu işlere hiç mi hiç değindiği yoktu. Sorbonne’daki prEşmeesörlerim, bilgili ve dizgesel şekilde Hegel ve Mare’ı bilmezden geliyorlardı. Brunschvig, Batı dünyasında bilinç gelişimi konusunda yazdığı koskoca bir kitapta, Marx’a lütfen üç sayfacık ayırmış ve Manc’ı, anlaşılması güç tutucu düşünürlerle aynı düzeyde sınıflamıştı. Bize, bilimsel fikir zamanı öğretiyordu; fakat kimse kalkıp da, insanlığın serüvenini öğretmeye kalkışmıyordu. Dünyada oluşup gelişmekte olan, o anlaşılamaz, o tanımlanamaz ayaklanma, olsa olsa bu mevzunun uzmanlarını ilgilendirirdi; felsefecilerin dikkatlerini buna yöneltmelerine değmezdi, Çünkü felsefeci, aslabir şey bilmediğini bildiği ve bilinmeye kıymet hiçbir şey olmadığını anladığı noktaya ulaşınca, her şeyi bilmiş oluyordu, îşte ocak ayında günceme.
Eşme Mutlu Son
Eşme Mutlu Son “Her şeyi biliyorum; her şeyi görüp geçirdim, ” diye yazmamın nedeni buydu. Kendimi kaptırmakta olduğum öznel idealizm, dünyayı özgün ve somut olmaktan yoksun kılıyordu. Düşlerimde bile tutunacak bir şey bulamayışıma şaşmamak gerekirdi. Böylece, çevremdeki her şey, insanlara değgin tüm olguların yetersizliğine, güçsüzlüğüne beni inandırmak için söz birliği etmiş gibiydi. Kendi durumum, Jacques’ın etkisi bana öğretilen ideolojiler ve çağın edebiyatı yetersizdi demek. Yazarların çoğu, “bunalımımız” teranesini sürdürüyor ve insana umutsuzluk getiren bir açık seçiklik sunuyorlardı.
Bu nihilizmi, ussal sonucuna ulaştırdım. Tüm dinler, tüm ahlak görüşleri yalandı; kişinin kendine tapınması da düzmeceydi. Haklı olarak, bir zamanlar beni içten içe titretmiş nöbetlerin yapma bulunduğunu düşünüyordum. Gide ve Barres’i bir yana attım. Her tasarımda bir kaçma var mı diye kuşEşmenıyordum. Çalışmak, geri kalan her şey benzer biçimde boş ve anlamsız bir kendini dağıtmadan başka bir nitelik taşımıyordu. Mauriac’ın genç kahramanlarından biri, zevklerine ve arkadaşlıklarına, kendini aslaliğin üzerinde tutan “dallar” olarak bakar; bu sözü kendime malettim. Insanoğlunun dallara tutunmaya hakkı vardı; sadece, buna hak kazanmak için, bireyin mutlak ile göreliyi, zafer ile yenilgiyi birbirine karıştırmaması gerekirdi. Çevremdekileri bu ölçülere bakılırsa değerlendiriyordum. Benim için varolanlar, sadece aldatmacaya, kandırmacaya girmeden, her şeyi yutup götürmüş olan bu hiçliğe korkusuzca bakan kiEşmerdi. Tüm bakanları, bilim adamlarını, omuzlan fazla süslü subayları ve tüm büyük adım atarı, kesin bir önyargıyla barbar olarak niteliyordum.








Son yorumlar